Uncategorized

İPEK YOLU VEYA BİR YOL HİKAYESİ

Günümüzde rekabet gücü anlayışı bilgi ve teknoloji alanında yaşanmaktadır. Bunun en güzel örneğini Çin-ABD sürtüşmesinde görebiliriz. Yaşadığımız bu zaman dilimi içerisinde Çin, dünyanın en büyük nüfus ve ekonomisine sahip ülkesidir…

Nevzat ÜLGER
NEVZAT ÜLGER

Günümüzde rekabet gücü anlayışı bilgi ve teknoloji alanında yaşanmaktadır. Bunun en güzel örneğini Çin-ABD sürtüşmesinde görebiliriz.
Yaşadığımız bu zaman dilimi içerisinde Çin, dünyanın en büyük nüfus ve ekonomisine sahip ülkesidir.
Resmi istatistiklere göre ekonomisi ABD’den sonra ikinci sırada ama realitede dünyanın en büyük ekonomisi.
Daha önceki Amerikan yönetimlerinin Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesi hususunda duyduğu endişeyi, son ABD (Trump) yönetimi açık bir söylem haline getirdi ve Çin’e karşı askeri olmayan bir sıcak ekonomik savaş başlattı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin endişesini anlamak zor değil. Güçlü rakibinin sivrilmesini istemiyor.
Dünyanın tek olmasa da ‘en’ hâkim ekonomik, askeri ve siyasi gücü olarak, kendinden önceki benzer devlet ve imparatorlukların yok oluş sürecine girmekten korkuyor.
Bu süreci tetikleyecek gücün de Çin olduğunu düşünüyor.
Çin ise, 1978 yılında başlayan dışa açılma sürecinde mal ihracatında birinci nesil uluslararası olma sürecini tamamladı.
Şimdi hammadde tedariki, yani yatırımda uluslararası olma sürecini başlattı. İşte Amerika’da panik yaratan gelişme tam da bu.
Çin ikinci nesil uluslararası olma sürecinde (OBOR) “Bir Kuşak, Bir Yol” inisiyatifi fikrini ortaya attı.
Barışçı bir uluslararası olma projesi olarak lanse edilen bu hamle Batı pazarları ile Çin arasındaki kara ve deniz yollarının canlandırılması ve geliştirilmesini hedefliyor.
Çin ortaya bazı güzergâhlar da attı. Daha önemlisi, bu projeleri uygulayan ülkelere finansman desteği sağlayacağını söyledi.
Ülkeler açısından finansman önemli bir kavram. Herhangi bir (X) ülkesindeki liman ya da demiryolu projesini Çin’in finanse etmesi en çok o ülkedeki hükümetleri sevindirir. Çünkü ülkenin alt yapı projeleri gerçekleştirilecek ve Çin’e olan borçlanmanın faturasını sonraki hükümetler veya jenerasyonlar ödeyecek. Dolayısıyla, detaylı fayda maliyet analizlerine, fizibilite raporlarına da gerek yok. Finansman hazır.
Aslında hedeflenen şey oldukça farklı. Görünürde OBOR altyapı projelerini finanse eden Çin Hükümeti, bu çalışmalarda çakılacak çiviye kadar, işçilerine kadar neredeyse tüm maliyetleri Çin şirketleri ve çalışanlarına ödüyor. Yani Çin, finansmanı sağladığı projelerin istihdam ve mal tedarikini tamamen kendi ülkesinden yaparak katma değeri ve ekonomik büyümeyi kendi ülkesine kazandırmayı amaçlıyor.
Böyle olunca projenin gerçekleştiği ülke bir taraftan Çin’e borçlanırken diğer taraftan projenin yatırım döneminde sınırlı bir katma değer ve ekonomik büyüme elde edebiliyor.
Daha önemlisi, OBOR ve benzeri paketler altında gerçekleştirilen bu tür Çin yatırım projeleri o ülkeye Çin sanayi mallarının akışını hızlandırıyor.
Diğer yandan da o ülkeden Çin’in alacağı hammaddeleri daha ucuza elde etmesini sağlıyor.
Çin aslında İngiltere’nin sanayi devriminden sonra dünyada yaptıklarını, dönemin şartlarında tekrarlamaya çalışıyor. 19. yüzyılda İngiltere nasıl ‘dünyanın fabrikası’ olarak teknolojik katma değer üretmeyi hedeflediyse, şimdi de Çin 21. yüzyılda ‘dünyanın fabrikası’ olmak istiyor. Hedefi, tüm dünyadan en ucuz şartlarda hammadde temin etmek ve bunları kullanarak ürettiği mamul mallarını da dünyaya satmak. Oyun geçmişte de şimdi de aynı, sadece kullanılan formüller güncelleniyor…
Sanayi kesimi hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde en kritik sektör sayılabilir.
Zira uluslararası rekabete açıklığı, planlama ufuklarının uzunluğu, yeniliklerden en hızlı etkilenen ve verimlilikleri en yüksek olan sektörlerin başında geliyor.
Gelişmiş kabul edilen ülkeler ‘sanayisizleşme’ sürecini nasıl atlatacaklarının planlarını yaparken, gelişmekte olan ülkeler ise sanayileşme sürecini nasıl hızlandıracaklarını tartışıyorlar.
Sanayileşme süreci temelde insana dayanıyor. Aktörleri; sanayiciler, yöneticiler, çalışanlar, müşteriler ve bürokratlar.
Dolayısıyla, sanayileşme sürecini şekillendirebilmek ya da tasarlayabilmek temelde insana dayanıyor. Sanayileşme sürecinin başarısı eğitimden sağlığa, bürokratik yapıdan düzenlemelerin kalitesine kadar insan eliyle şekillenen altyapılar ve süreçler tarafından belirleniyor. Sanayileşme aynı zamanda bir ‘kültür’ meselesi.
“Vasatlıktan Çıkış İçin İnsan ve Kültür’ teması bunun için çok önemli.
Orta gelir tuzağına yakalanmış ya da yakalanma potansiyeline sahip bir ekonomi bu tuzaktan çıkmak ya da hiç düşmemek için insanı uzun vadede ele almalıdır.
İnsan yüzlü kalkınma düşüncesinin önemi de buradan gelmektedir.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL