Elazığ

DEMİRKIRAN: “ELAZIĞ’IN TOPARLANMASI 10 YILI BULUR”

Elazığ Turan Sancağı Eğitim ve Kültür Derneği İl Başkanı Sayın İdris Demirkıran ile röportaj yaptık. Gazetemize, memleket meseleleri, dernek çalışmaları ve kendi işleriyle ilgili bilgi verdi.     ELAZIĞ İÇİNDE..

DEMİRKIRAN: “ELAZIĞ’IN TOPARLANMASI 10 YILI BULUR”

Elazığ Turan Sancağı Eğitim ve Kültür Derneği İl Başkanı Sayın İdris Demirkıran ile röportaj yaptık. Gazetemize, memleket meseleleri, dernek çalışmaları ve kendi işleriyle ilgili bilgi verdi.

 

 

ELAZIĞ İÇİNDE TANINDIĞIMIZ İÇİN KENDİMİZİ TANITMAYA GEREK YOK!”

Elazığ Turan Sancağı Eğitim ve Kültür Derneği İl Başkanı İdris Demirkıran, “Başkanlığın yanı sıra burada esnaflık da yapıyoruz, inşaat ve yapı sektöründeyiz. Zaman zaman inşaat yaptığımız alanlar da oluyor. Bunun dışında zaten faaliyetlerimiz Elazığ içinde tanındığımız için kendimizi kimseye aman aman tanıtmaya ihtiyacımız yok. Ama bunun dışında sancağı sorarsanız, bizim Turan Sancağı ile tanışmamız belli dönemlere denk geliyor. Bu yönde hem inşaat alanında kendi sektörümüzde hem de sancağımızı en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyoruz” ifadelerine yer verdi.

“DERNEĞİMİZ DEVLETÇİ BİR YAPIYA SAHİPTİR”

Dernek çalışmalarının daha çok gönüllüler tarafından yapıldığından söz eden Demirkıran, “2020 Ağustos ayından beri Turan Sancağıyla tanışıyorum. Turan Sancağı Eğitim ve Kültür Derneği tamamıyla devletçi bir yapıya sahiptir. Biz de hem devletimizi milletimizi seven insanlar hem de gönüllü olarak burada bulunuyoruz. Dernek olarak yardım almıyoruz, ancak kendi bütçemiz çerçevesinde insanlara faydalı olmaya çalışıyoruz, bu anlamda da birçok yardımımız oldu. Biz bunu medya önünde değil de kendi çerçevemizde yaptık, o yüzden güzel faaliyetler yürütüyoruz. Burada Gençlik Kollarımız, Kadın Kollarımız ve İlçe Başkanlıklarımızla beraber uyum içerisinde çalışmalarımıza hiçbir sıkıntı olmadan devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

“ZULÜM İLE ABAD OLANIN AKIBETİ BERBAD OLUR”

Depremden sonra ortaya çıkan fırsatçılardan bahseden Demirkıran, “Elazığ depremindeki faciayı ve yıkımı o gece gördük, ama biz o facianın akabinde değişmiş olan yüzleri de görmüş olduk. Biz şahit olmadığımız birçok şeye şahit olduk. Bunu da ben size kısaca şöyle izah edeyim; Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı az çok herkes duymuştur. Zahir ve Şakir isminde iki oğlu vardır. Zahir hani isminden de gelindiği gibi zikir ehli namazıyla meşgul olan bir insandır Şakir ise tabir-i caizse ayyaş, içki içen ve kendini bilmezin biridir. Zahir ibadetle meşgulken, Şakir nerde gece orda sabah yaşayan bir insan ve genelde meyhanelere giden bir insandır. Günün birinde İbrahim Hakkı Hazretleri, oğlu Zahir’i çağırıyor, “Oğlum seninle uzun bir yolculuğa çıkacağız, buyur gidelim” diyor. Tabi oğlu da hani tevekkülün verdiği haz ile babasına tabi oluyor. Belli bir müddet gittikten sonra Şakir’i, bir meyhanenin köşesinde sızmış bir şekilde buluyorlar. Tabi İbrahim Hakkı oğlunun da verdiği üzüntüyle meyhane sahibine gidip borcunun olup olmadığını soruyor. Meyhane sahibi borcunun olduğunu söylüyor, İbrahim Hakkı Hazretleri o olan borcundan fazlasını oraya ödüyor ve eğer Şakir gelirse ona tekrar içki de verin diyor. Ondan sonra Zahirle devam ediyorlar. Epey bir gidiyorlar, bir uçurumun kenarına geliyorlar. Uçurumun kenarında İbrahim Hakkı Hazretleri, “Bugün ehlibeytten biri vefat etti, sen onun yerini doldurmak için bu uçurumdan atla” diyor. Atla deyince oradaki Zahir’in aslında iman zayıflığı ortaya çıkıyor. Tabi Şakir bunları takip etmiş taa oraya kadar… İbrahim Hakkı Hazretleri ikinci defa tekrar ediyor, Zahir tekrar atlayamıyor. Ama Şakir arkadan koşarak geliyor,” Ya Allah Bismillah, baba hakkını helal et” diyor, sorgu sual sormadan aşağı atlıyor. Orada da tabi İbrahim Hakkı Hazretleri şu dizeleri söylüyor, “ Hakkı, gel, sırrını eyleme Zahir, olmak istersen bu yolda Mahir, harabat ehlini hor görme Şakir, defineye malik viraneler var…”
Bu depremden sonra biz neyi gördük? Aslında Zahirlerin Şakirlerin önünü kapattığını gördük. Nasıl yani? Biz Şakirleri tek yüz olarak gördük. Ne olarak gördük? Sarhoş, ayyaş olarak gördük… Zahirleri ne olarak gördük? İman ehli olarak gördük. Bu iman ehlinin bize tesiri ne oldu? Dini kullanmışlar oldu. Dini kullananlar ne yaptılar? Depremin 2.-3.günü sadece fırsatlara baktılar!… Yani deprem onlara bir fırsatı doğurdu. İş fırsatı derken; 1 lira olan, 5 lira oldu, 5 lira olan, 10 lira oldu. Bunlar hem bundan faydalandıkları için ki, zulüm etmeyin diyor dinimizde. Biz biliyoruz ki zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur. Biz hala belimizi doğrultamamışız şu aşikârdır. Elazığ bir 10 yıl daha belki bundan daha beter devam eder, ama temenni ediyoruz ki; Allah’tan bir an evvel bu yıkımlar bitsin. Şehrimizin harabe hali gözler önündedir. Pandemi dönemine gelirsek; ben daha önce defalarca bunu söyledim, burada en önemli vasıf bizim mülk-i amirimiz Erkaya Yırık. Sayın valimiz bu pandemi dönemini çok güzel idare ettiler. Çoğu zaman biz kendisini halkın içerisinde bire bir denetim yaparken gördük. Bu dönemde Elazığ yasakları çok çiğnemedi. Hani şu anda ne kadar kırmızı diye tabir edilse de ben Elazığ’da bu kadar vakanın olduğuna inanmıyorum, şundan dolayı inanmıyorum. Günlük hastaneye gidiş sayısına göre vaka ortaya çıkıyor, ama gidenlerin hepsi covit ya da pozitif değil ki… Misal ben negatifim, ama hastaneye gitmişim, bu benim hastanedeki oranımı yansıtıyor” dedi.

“DAİRELERİN ARTAN FİYATLARINDA MÜTEAHHİTLERİ SUÇLAYAMAM”

İnşaat sektöründeki fahiş fiyatlardan söz eden Demirkıran, “Arsalarda fahiş fiyatlar oldu, daire kiralarında ve satışlarında bir artış yaşanıyor. Ama ben daire satışlarında müteahhitleri suçlayamam, çünkü demir mesela geçen senenin mayısından şu an geldiğimiz eylüle kadar %42 fark etmiş. Keza bizim sattığımız duşa kabin, banyo dolabı gibi ürünler %50’lere varan zamlar almıştır. Bunun yanında bir de arsa payı vardır ortalama bir müteahhit bir daireyi 200 mal ediyorsa veya 250’e mal ediyorsa otomatik olarak 350’ye mal etmiş oldu. Bir 100 lira geldi, 100 lira da arsadan geldi. Arsa payını da kattın 200 lira otomatikman en kötü daire 550 bin lira. Bu muhite göre değerlendirilebilir. Bugün dairelerin maliyetinin yüksek olmasındaki ana katkı bu. Ama burada arsa sahiplerinin biraz daha vicdanlı ve merhametli olması lazım. Toprak kıymetlidir ama toprak ticari amaçla kullanıldığı zaman aslında çok da caiz değildir, yatırımlık bir şeydir ama %100 yatırımlık bir şey değil” dedi.

“ELAZIĞ’IN TOPARLANMASI 10 YILI BULUR”

Sayın Cumhurbaşkanımızın bir demeci var,” Milletvekillerimiz ve bakanlarımız istedi biz Rize’yi veyahut da Kastamonu’yu afet bölgesi ilan ettik” dedi. Hani gönül isterdi ki, bizim burada x partisi c partisi bir olsunlar sayın cumhurbaşkanımız da buradaki yıkımın ne derece büyük olduğunu buradaki insanların ne derece mağdur olduğunu bilsinler. Çünkü burada şimdi daire sahipleri nasıl kan ağlıyorsa esnaf da öyle kan ağlıyor. Biz isterdik ki herkese eşit oranda bir dağıtım olsun. Rize’de 500 milyon eğer 1 gün sonrası dağıtılabiliyorsa Elazığ’da da pekiyi ala dağıtılabilir. Biz şunu istiyoruz; hani demiyoruz devletimiz şehrimizden muzdariptir veya bizi komple unutmuş durumdadır… Ama bazı şeyler gitmesi gereken yerlere tam anlamıyla gitmiyor. Tam anlamıyla gitmiyorsa burada bürokrasimize ve siyasilerimize çok iş düşüyor. Umulur ki; kısa zamanda toparlanır ama ben tekrar söylüyorum şehrin toparlanması bir 10 yılı bulur” ifadelerini kullandı.

“TURAN LİSESİ’Nİ KURMAK İSTİYORUZ”

Derneğin amaçlarından bir tanesinin okul açarak, orada örf adetlere uygun nesiller yetiştirmek olduğunu söyleyen Demirkıran, “Bizim derneğimiz daha çok eğitim ve kültür derneği olarak geçtiği için biz daha çok eğitim üzerinde duruyoruz kültür üzerinde duruyoruz. Bizim eğitimden kastımız tarihimizdir, bizim örf ve adetlerimizdir, geçmişten gelen yaşantımızdır. Bazı insanlar her ne kadar geçmişinize takılı kalmayın diyorsa da, biz geçmişimizi örnek alıp önümüze bakacağız. Çünkü bizim atalarımız bizlerden çok daha öndeydiler hem ilmen hem de siyaseten… İçinde bulunduğumuz dönemde biz iyi biliyoruz ki kulaktan dolma bilgiyle gelen insanlar var. İşin ehli olmayan insanlar o işi yapmaya başladılar. Şimdi kıyamet alametlerine bakarsanız aynen şu ifade vardır diyor ki; işin ehli olmayan insanların bulunduğu makam!… Anlatabildim mi?… Adam işin ehli değil, ama işin üstündedir. En azından bu işi yapan adam, bu işi bilsin. Biz kimseden bir beklenti içerisinde değiliz. Ama biz bir lokal, çay ocağı kurma düşüncesindeyiz. Daha önce biz Turan Lisesi’ni gündeme getirdik, bize vazgeçilmesi hususunda bazı şeyler de söylendi. Ama ben şunu istiyorum; Turan Lisesi denilince eğitim ve kültür geliştiği için biz tamamıyla, öz bilinciyle, kendi tarihiyle, kendi kültürüyle yetişmiş bireyler istiyoruz, biz kulaktan dolma bilgiler istemiyoruz bu bir. İkincisi ben defalarca bunu söyledim; bu ülkede her ne kadar sağlıklı birey varsa bir o kadar da özürlü birey vardır, biz bunlara da yer vereceğiz dedik. Ama şu an yapılan normal liselerin hiçbirinde siz özürlüler için yapılmış bir bölüm göremezsiniz, bir yüzme bölümü göremezsiniz… Bir atçılık sporu yoktur, bir okçuluk yoktur… Bunlar bizim ata sporlarımızdır… Ben ata sporumu bırakacağım, ne yapacağım? O zaman tablet telefon, televizyon veyahut bilgisayar neyse zaten günümüz çocuklarını öldürenler bunlardır… Dolayısıyla teknoloji beni öldürürse ben teknolojiden mahrum yaşamalıyım. Bizim Turan Lisesi’ndeki amacımız buydu… Çocukları kitap kokusuna aşılamaktı, biz çocuklardan telefon, tablet, bilgisayarı uzaklaştırmıyoruz, hepimizin önünde var zaten… Ama biz o televizyonun önünde veyahut tabletin önünde ders çalışırken bile bazı oyun reklamları vardır, ders çalışırken bunlardan uzaklaştırıp tamamen kitaba yönelsin istedik. Şimdi 5 yaşında 8 yaşında 10 yaşında bir çocuğu düşündüğünüz zaman ister istemez o oyun sitesine bir bakıyor. Baktığı zaman kafa dağıldı… Ama kitabı önüne alıp bir okudu, iki okudu üçüncüde muhakkak anlar. Bizim şu an toplum bilincimiz de sıfır. Eğitim aileden başlar diyoruz ya!… Eğitim aileden değil toplumdan başlar. Çünkü hiçbir baba günün tamamında evde değildir, hiçbir baba boş kafa ile eve gidiyor değildir. Gün içerisindeki o stresini alıp eve gidiyor, ama bunu eve yansıtmıyor, bu ayrı bir şey…Ama çocuk eğitimini anneden veya babadan almıyor, toplumdan ve bireylerden alıyor. Toplum bozuksa çocuk da bozuktur, bunun üsteleyecek bir tarafı yoktur. Biz toplum bilincine sahip, gerçekten vatanını, milletini ve bayrağını daima seven bireyler istiyoruz. Vatanını, milletini ve bayrağını seven her kim varsa canımız ciğerimizdir. Biz bu insanlarla gönül rahatlığıyla hem fikir ola ola yol yürüyebiliriz. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin, inşallah bundan sonraki özelikle savunma sanayinde yapılan yatırımlar bir an evvel faaliyete geçer ve biz o arzuladığımız hayal ettiğimiz güçlü Türkiye’yi görmüş oluruz” açıklamalarında bulundu.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL