Deva Partisi Elazığ İl Başkan Yardımcısı ve Özdostlar Pide ve Unlu Mamülleri Firması’nın Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Nuri ÖZ ile röportaj yaptık. Bize, siyaset ve kendi sektörü hakkında bilgiler vererek,..
Deva Partisi Elazığ İl Başkan Yardımcısı ve Özdostlar Pide ve Unlu Mamülleri Firması’nın Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Nuri ÖZ ile röportaj yaptık. Bize, siyaset ve kendi sektörü hakkında bilgiler vererek, aynı zamanda gençlere seslendi.
“BENİM PRENSİPLERİM; KENTİMİN, ÜLKEMİN VE TOPLUMUN HAK VE MENFAATLERİDİR”
Uzun bir süre siyasetten uzak kaldığını, ancak şartlar değiştikten sonra tekrar siyasete girme kararı aldığını vurgulayan, Deva Partisi Elazığ İl Başkan Yardımcısı Sayın Nuri Öz, “Ben Diyarbakır Dicle Kuruköy 1961 doğumluyum. Belki tahsilimizi tamamlayamadık, ama meslek hayatımızı gerek çırak, gerek kalfa, gerek usta olarak tamamladık. Sizin tabirinizle mastırımızı yaparak, profesörlüğümüzü orada aldık.
Ben daha önce 2005-2010 arasında İl Genel Meclis Üyeliği yaptım. 2010 yılından sonra siyaset yapmayacağımı beyan etmiştim. Bu konuda çok nettim. Geçen 2-3 dönemde de sağolsunlar, bütün siyasi partiler bize gelip ilgi alaka gösterdiler, bundan ötürü kendilerine de teşekkür ederim. Bize bazı konularda da teklifleri oldu. Bir söz vardır, der ki; “Farz geldiği zaman sünneti iptal edebilirsin”. Bunun akabinde ben; “Siyasete ihtiyacım yok, siyaset yapmayacağım” demiştim. Ama öyle şartlar oluştu ki, bize; “Neden siyaset yapmıyorsunuz, neden siyaset alanının dışına çıkıyorsunuz?” denildi. Kendi işimize odaklanmıştık. Gerçekten memleketimize faydalı olan siyasi partileri destekleyeceğimi, ama kendim faal siyasetin içinde olmayacağımı söylemiştim. Bu nedenle 10-11 yıl siyasetin hiçbir alanında olmadım. Bu arada siyasetçilerle görüşmelerim oldu, ancak hiçbir siyasi partinin içine girmedim.
Tabi gün geldi, şartlar değişti, siyasette adım atmamız gerektiğini söylediler. Ben o zaman da söyledim, mensubu bulunduğum parti için de söylüyorum. Bize siyaset değil, halkın tabanı ile yapacaksa, ben siyasetin her alanında olurum. Eğer biz sadece kişinin eteğinin altında kalacaksak veya onun iki dudağı arasında bize yanlışı da söylese, biz onu methedeceksek ben öyle bir siyaset istemiyorum. Benim prensiplerim kentimin, ülkemin ve toplumun hak ve menfaatleri söz konusudur” ifadelerine yer verdi.
“HERKES KENDİ VAZİFESİNİ YAPARSA, İNANIN Kİ, KENTİMİZ BİRAZ DAHA MESAFE ALACAKTIR”
Diğer kentlerdeki esnaflara yapılmış ve yapılacak muamelelerin aynısını, bu şehirdeki esnafa da yapılmasını isteyen Öz, “Şurada bir deprem yaşadık, depremden önce, İstasyon Caddesi benim bulunduğum ana merkezinde bir köprü felaketi yaşadık. “Yeraltı Geçidi” diyelim… Biz 1,5 yıl oradan bir darbe yedik. Ne sesimizi duyan oldu, ne kulak veren oldu… Arkasından bir pandemi geldi. Allah’tan gelmiş, baş göz üstüne. Buna da Elhamdülillah dedik. Çok şükür sektör olarak en az etkilenen sektörlerden biriydik. Ben etkilenmedim, ama diğer esnaf arkadaşlarım çok etkilendiler, mağdur oldular. Diğer afet bölgelerinde hibe ya da faizsiz kredi olanağı verilirken, benim ilimde tam tersi hiçbir yardım sunulmadı. Ben bir esnaf olarak, diğer esnaf arkadaşlarıma en çok üzülenlerden biriyim. Durum böyleyken Sivrice’de yaşanan depremden sonra, birçok köylerinde henüz daha enkazları yıkıp kaldırmadılar. Yapılan evlerin 11. Ayda dahi teslim edileceğini düşünmüyorum. Risk alanı ilan etmişsiniz vatandaşı halen daha orada yaşatıyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış biçimi… Ben Sivrice’de İl Genel Meclis Üyeliği yaptığım için, özellikle Sivrice konusuna değindim. Bu deprem kentimiz için bir fırsat olması gerekirken, fırsatı bırak, çoğu yerin enkaz halinde olduğunu görüyoruz. Şu anda Sarayatik, Rüstempaşa ve Akpınar mahallesindeki 1.300 ev yıkılmış, şu anda bir tek binanın temeli atılmış. Bu 1.300 ev buradaki esnafın hayatı demektir. Siyaseti bir kenara bırakalım, biz esnaf olarak; Acaba yetkililer bizi görmüyorlar mı? Buranın durumunu bilmiyorlar mı? Ne kadar doğru bilgi onlara veriliyor? Sorduğun zaman herkes ben her şeyi biliyorum diyor. Peki biliyorsunuz da, bu depremin üzerinden neredeyse 2 yıl geçmiş, 1300-1400 ev civarı yıkılmış, daha çok yıkılacak binalar da var. Eğer burada tek bir binanın temeli atılıyorsa, bunu kolaylaştıracak, zorlaştırmayacak, bütün birimleri göreve davet ediyorum.
Ben kendim Anadolu Şehir Aileleri Ulusal Başkanı ve Deva Partisi’nin de başkan vekili olarak, konuşmuyorum. Ben burada bir esnaf olarak konuşuyorum. Buralara bir an önce el atılsın. Diğer kentlerdeki esnaflara yapılmış ve yapılacak muamelelerin aynısını, bu şehirdeki esnafa da yapılmasını istiyorum. Afet yaşamış diğer kentlere yardım yapılması çok doğru… Ama bu kente yardım yapılmazsa biz de bunu bir insan olarak gündeme getiririz. Sizin de bu konuda duyarlı çalışmalarınızı tebrik ediyorum. Herkes kendi vazifesini yaparsa, inanın ki; kentimiz biraz daha mesafe alacaktır. Biz gittiğimiz yerde alkış istemiyoruz, eleştiri istiyoruz. Bize eleştiri yapılsın ki, biz de doğrularımızı bulalım. Ben eksikleri gördüğümü söylüyorum. Ki bu eksikler toplum tarafından belki eksik görülmüyor. Ama ben kendi gördüğüm eksikleri ister siyasette, ister esnaflıkta, isterse aile reisi olarak, biz eksiklerimizi gidermezsek, inanın biz aile içinde reislik yapamayız. Biz esnaf olarak esnaflığımızı yapamayız” açıklamalarında bulundu.
“ŞU ANDA ÇOK HASSAS BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ”
Son gelen zamlardan dem vuran Öz, “Yaklaşık 1 yıl içinde poğaça türündeki malzemelere kullandığımız margarin %100 veya %150 fiyat artışı gösterdi. Hükümetin bunları kontrol etmesi gerekir. Bundan yaklaşık 2 yıl önce de bir röportaj vermiştim. Artan yumurta fiyatları hakkında, sonra baktım fiyatlarda düşüş olmaya başladı. Tabi sadece ben değil, birçok kişi bu konuyu gündeme getirmiş olacak ki, sesimize kulak vermişlerdi. Türkiye’de duyarlı olan insanların sesiydi… Şu anda çok hassas bir süreçten geçiyoruz, gerek ülke, gerek il, gerekse bireyler ve esnaflar olarak… Başta bizleri yöneten hükümetin, sonra da muhalefet partilerinin, -çünkü bu işin içinde temel taşlarıdır- ve bugün günümüzdeki esnaflarımız, herkesin bu konuda hassas bir şekilde idare etmesini, herkesin vicdanının sesini dinleyerek adım atmasını, ben burada sizin aracılığınızla iletmek istiyorum. Allah bizleri yönetenlerin, bizlerin ve tüm toplumun yar ve yardımcısı olsun…” dedi.
“SANA İŞ BULAMAYAN BİZ YÖNETİCİLER, O EKSİK BİZİM EKSİĞİMİZ OLSUN, AMA SEN HAYATA TUTUN…”
Gençlere tavsiyelerde bulunarak, hayata karşı almaları gereken önlemlerden bahseden Öz, “Benim büyük oğlum ekonomiyi bitirdi. Onun bir numara altı 2 yıllık adalet ve muhasebeyi bitirdi. Diğeri şu anda siyasal bilimin son sınıfını okuyor, onun bir ufağı bu yıl hukuku bitirdi. En son numara da bugün olan müjdeyi gençlerin babası olarak, ilk 8 bine girdi. Marmara Üniversitesi Hukuk Bölümünü kazandı. Tabi okuyan gençler adına konuşayım, bütün gençler bizim gençlerimizdir. Şimdi okulu okudu, bitirdi. Okuyan insanların esas hayalleri okulu kazanırken, okurken ciddi bir şekilde hayatımı garanti altına aldım diyor. Okulu bitiriyor, bizim şu anda 2 üniversite bitirmiş 3. üniversiteye devam eden arkadaşlarımız var, işi yok!… Bu insanları üniversitede okuturken gerçekten de o branşta iş imkanları, alanları sunmamız lazım. Bu konuda gençlerimiz de karamsar olmasınlar. Okulu bitirdiğin zaman, kolları çemberle, hayatın ta kendisini yaşa! Güzel bir şekilde çalış, hayatı sağlam temel olacak şekilde git, bir demircide, bir fırıncıda, bir berberde, bir lokantada çalış….Kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğren, ailene yük olma. Sana iş bulamayan biz yöneticiler, o eksik bizim eksiğimiz olsun, ama sen hayata tutun…Hayatla mücadele et. Benim bu konuda bir baba, bir abi olarak kendilerine tavsiyem budur.. Biz yöneticiler bu gençlere iş imkanı sunamamışsak bir pusuladır, bize ders verecekler… Eğer hayata küser ailesinden, anne-babasından koparsa, geçimsizlik yaparsa; aile felaketi ortaya çıkar. O zaman o almış olduğu üniversite diploması da hiçe çıkar. Benim anlatmak istediğim, diplomasına sahip çıkmasın demiyorum o diploma onun onurudur. Bu gençlerin diplomasına sahip çıkamayan bizler ister siyasetçi, ister bürokrat, ister işadamı olsun bu konuda alan oluşturmaları gerekmektedir. Eğer bunu yapamıyorlarsa üniversitelerin o bölümlerini açmasınlar!… Orada okuyacağı 4-5 yılını meslek edinerek geçirip, yıllarını telef etmesin” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE YAŞAYAN VATANDAŞLARIN GİDECEĞİ YER YOKTUR”
Şehit ailelerini kullanarak hiç kimsenin rant elde etmemesi gerektiğini söyleyen Öz, “Elazığlı işadamlarımız biz sadece emlak işi yapalım, para alalım, para verelim…Gelsinler, gerçekçi işadamlarına hükümet destek versin, o diğerleri de onlara bakıp, örnek alsın, feyz alsın… Ama ne yazık ki işadamları kolay para kazanma yoluna gidip yatırım yapmaktan kaçınıyorlar. Bu konuda en büyük görev siz basın mensuplarına düşmektedir. Bunu makas atmadan gündeme getirmeniz lazım. Tabi daha sonra da hükümetin görevi…
Aklıma gelmişken söyleyeyim, biz sağlığı niçin hastanelerde arıyoruz? Sağlık bitmiş demektir o zaman. Sağlığı fırında, lokantada, kahvede, manavda, bakkalda arayalım!…Önce sağlıklı bir gıdayı temin edelim, çoluk çocuğumuza götürelim, hasta olmadan önce… Biz hasta olduktan sonra hastane kapılarında şifa arayacağımıza önceden tedbir alalım. Ben üç paket sigara içtikten sonra gidip, by-pass oldum. Keşke de sigara içmeyeydim. Önce sağlığımıza dikkat edeceğiz, sağlıklı yaşamaya çalışacağız.
Benim çocuklarım gece yarısı 3,5-4’de, en geç sabah saat:6’da kalkarlar. Ortaokul ve liseyi okurlarken benimle beraber de çalışıyorlardı. Bu başarı yalnız benim değildir. Ben İl Genel Meclis Üyesiydim. Saat: 9’a kadar kürek sallıyordum, ondan sonra işimi devredip, takım elbisemi giyip toplantılara gidiyorduk. Biz işimizi yaparken, hiç diğer görevlerimizi suiistimal etmedik. 5 yıl görev yaptığım sürece katılmadığım toplantı sayısı 7… Ben işime olan saygımdan dolayı o toplantılara hep katılıyordum. Burada benim hanımımdan tut, kızlarımdan tut, oğullarım da dahil, 10-15 sene yanımda çalışan elemanlarımın %35’i bizim kadar bu sektöre katkı yapmışlardır.
Biz 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda şehitlerimizi andık. Ailelerini ziyaret ettik. Aile fertlerinin hissettiklerini anlıyorum, ama inanın biz çok eksik kalıyoruz. Biz bir görev üstlenmişiz, yeterli değiliz. Burada herkes yaptığı görevleri daha doğru, daha objektif yapmalıdır. Kalemi yalnız bana faydası olana yazarsa, vallahi o kalem öbür dünyada da sana başka şekil yazar. Kalemini doğru yaz, olursa sıkıntı görürsün, ola ki baskı görürsün. Ama kalemin de, senin vicdanındır. Benim bugün sektörümde kendi mesleğimde, kullandığım her türlü ham maddeyi, eğer torunumun önüne koyamıyorsam, başkasının sofrasına da asla ve asla koyamam. Eğer koyarsam vicdansızlık yapmış olurum. Koyarsam Allah’tan korkmamış olurum. Vicdanın sesi bu şekilde algılanır. Kalemin senin onurundur, ekmek teknendir.
Anadolu Şehit Aileleri Elazığ İl ve Federasyon Başkanı olarak, hiç kimse bize makbuz alıp, geldiler diyemez. Gelsin istediğini söylesin. Gitmedik, istemedik, istemeyeceğiz de… Yardım etmesinler demiyoruz, gelsinler banka hesabı oradadır. Bir işadamımız reklam istemiyorsa gelsin, daire alsın bize bir yer versinler. Biz yaptığımız bu tür işlerde kendi firmamızın ismini kullanmak dahi istemiyoruz. Şehit aileleri konusunda ben kesinlikle ve kesinlikle çok hassasım. Bu konuda hiç kimseye müsaade etmem. Cebimde iki tane kimlik var. Ulusal başkanlık kimliğini kullanmadım şimdiye kadar. Kim bizi yönetiyor ve yönetecekse, eğer doğru yönetiliyorsak Allah yar ve yardımcısı olsun. Değilse, iyi yönetenler kim varsa Allah onlara nasip etsin, Allah bu ülkeye zeval vermesin. Herkesin gideceği yer vardır, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan vatandaşların gideceği yer yoktur. Kimse bizi almaz, bu ülkenin kıymetini bilelim. Biz bu ülkenin hak ve menfaatlerini kendi şahsımızın, ailemizin ve firmalarımızın üzerinde tutalım. Benim bu konuda mesajım budur. Sizlere de teşekkür ederim, bu kadar emek verdiğiniz için, gelip çaba sarf etiğiniz için. Bizi dinleyen ve okuyan herkese saygılarımı iletiyorum” açıklamalarında bulundu.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)