Toplumda yaşayan her bir bireyin,her bir kişinin kendine göre öncelikleri vardır.Kimse,kimseyi kendisinden öne koymaz veya koymak istemez.Bu,biraz kişilikle ilgili durum olmakla birlikte biraz da bireyin biyolojik ve psikolojik yapısıyla alakalı..
Toplumda yaşayan her bir bireyin,her bir kişinin kendine göre öncelikleri vardır.Kimse,kimseyi kendisinden öne koymaz veya koymak istemez.Bu,biraz kişilikle ilgili durum olmakla birlikte biraz da bireyin biyolojik ve psikolojik yapısıyla alakalı bir durumdur.Yaşamsal konular olan,ekonomi,güvenlik barınma ve gelecek kaygısı, insanı bir takım kararlar alma yoluna iter.Alınan bu kararlar bazen doğru olmakla birlikte bazen yanlış kararlar ve sonuçlar alındığı da görülür bir neticedir.Yani kişiler bir nevi kendisinin bilirkişisidir.Çok sık olmasa da,başkasına danışılan,fikir alınan zamanlar da vardır fakat bu kişilerin kendi kararlarını kendilerinin almaları yanında çok az görülen bir durumdur.Bu durum daha çok ben bilirimcilerin yani egoist kişilikli insanların takındığı bir eylem türüdür.Hatayı da en çok bu tarz kişilik sahipleri yaparlar.Ortaya çıkan kötü sonuçlara,yanlışlara ve aksaklıklara rağmen kendini haklı görmeyi,hatada dahi ısrar etmeyi,yanlışı örtbas etmeyi yeğlerler.Maalesef bu tarz insanların sayısı toplumda azımsanmayacak kadar çoktur,hatta çoğunluktadır diyebiliriz.Peki,çoğunluğun yanlışa meyilli olduğu bir yerde veya toplumda gerçeği,doğruyu,iyiyi ve güzel olanı nasıl inşa edebilir,nasıl hakim kılabiliriz?
Bu sorunun varlığı bile bizi rahatsız ediyorken,her gün bu durumun kötü sonuçlarının muhatabı olmanın verdiği rahatsızlığı tahayyül edebiliyor musunuz?
Gerçeği bilen ve savunan,yanlışın farkında olan,kısacası farkındalığı olan insanların üzülmemesi,rahatsız olmaması elbette içten bile değil.Razı edilmiş,cehalete mahkum edilmiş ve elindekilere şükredilmesi ezberi empoze edilmiş bir birey ve toplumun gerçek aydınlığa ve refaha ulaşması elbette beklenemez.Yönetenler ve siyasetçiler sonsuz bolluk içinde,topluma pay edilmesi gerekeni kendi zimmeti sayıp lüks ve şatafat içinde yaşarken, toplumun buna karşın etkisiz bir tavır sergilemesi ve hatta onları tekrar tekrar seçip,yeniden işbaşına getirip ödüllendirmeleri,aklın,mantığın ve hatta matematiğin ters düz oluşunun apaçık bir göstergesi değil midir?Bir zamanlar Fin halkının içinde bulunduğu duruma benzer bir durumu yaşıyoruz.Cahil bırakılmış,sindirilmiş,alkolün esaretine terk edilmiş Fin halkının,ünlü Fin aydını Snelman tarafından nasıl yeniden aydınlığa çıkartıldığı örneği önümüzde dururken ve bunu Mustafa Kemal Atatürk ülkenin içinde bulunduğu en zor şartlarda bile başarabilmişken,yeniden en başa sarmak şaşılacak durum değil de nedir? Snelman;”Karanlık köşelerde canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım.” Sözüyle, koca bir ülkenin nasıl aydınlığa kavuştuğunu özetlemiştir.Çünkü o güne değin Fin halkı hep kandırılmış,hep bastırılmış,olana razı gelmesi için çaresizliğe şartlandırılmıştı.Bugün Fin halkı dünyanın en uygar,en gelişmiş,ne yaptığını bilen toplumlarından biri.Doğru ve yanlışı net bir şekilde ayırt edebilecek bilgi ve kültür seviyesine sahipler.Bunun sonucunda,ülke refahından payına düşeni alıyorlar,hem de kendilerini yönetenlerden fazla.Günlük hayatta ve siyasette seçimlerimizi yaparken saplantılı kişilik ve egolarımızdan,bilinçsizce davranmaktan,yanlışlardan uzak durmak zorundayız.Seçen ve seçici olan bizler isek,seçici olmak,doğrunun hangisi olduğunu kılı kırk yararak bulmak zorundayız.Dünyanın birçok ülkesi bu aldatmaca eşiğini geçmişken ve gerçek refaha ulaşmışken, bizler hâlâ yaya, hâlâ yalın ayak yol almaya çalışıyoruz.Onlarda durum bu iken,bizde tam tersi.Pastanın ve lokmanın büyüğü hep yönetenlerin ve siyasetçilerin payına düşüyor.Halk;ekmek kırıntılarına mahkum edilmiş, üstelik bu duruma şükretmesi gerektiği fikri ezberletilmiş durumda yaşantısına devam ediyor.Kısacası yönetenler,“ÜÇÜN İKİ’SİNİ” götürüyor.Toplum kesimlerine de,”ÜÇÜN BİR’İ”kalıyor.
Şayet bilinçli bir toplum inşa etmez,farkındalığı yüksek bireyler yetiştiremez,yanlışta ısrarcı olmaya devam edersek,yönetenler ballı lokmayı yutmaya devam edecek.Bu durumda değil “BİR’İ”, elimizde “ÜÇÜN SIFIRI” bile kalmayacak.
Kalın sağlıcakla. Aydınlık nice yarınlara.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)