Allah’u Teâlâ, kâinatta var olan her şeyi; bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu düzeni kuran ve yöneten mutlak güç olan Allah’u Teâlâ kozmik bilimin, zaman içinde ancak anlayabildiği..
Allah’u Teâlâ, kâinatta var olan her şeyi; bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu düzeni kuran ve yöneten mutlak güç olan Allah’u Teâlâ kozmik bilimin, zaman içinde ancak anlayabildiği ilkelerle, yapabildiği açıklamalarla anlaşılabilir kılmaktadır.
Allah (c.c.) Rahman suresinde; “Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (Rahman / 7-8) derken, “…yeryüzündeki ve toplum hayatındaki “hak” kavramı ile evrenin yapısı ve düzeni arasında ilişki kuruluyor. Aynı yaklaşımla hak kavramı ile soyut anlamdaki “gök” arasında da bağ kuruluyor. Çünkü yüce Allah’ın vahyi ve hayat sistemi, soyut anlamı ile gökten iniyor. Bu bağ kurulurken göğün somut anlamı da gözetilmiştir. Çünkü evrenin hayallere sığmaz büyüklüğü ile istikrarı yüce Allah’ın buyruğunu ve gücünün sınırsızlığını simgeler. Böylece göğün bu iki anlamı çarpıcı mesajları ve uyarıcı çağrışımları ile insan idrakinde buluşmuş, çakışmış olur.”
“Uzun sürelerden beri yeryüzünde yaşadığımız için, bu gezegenin şartları ile ve görüntüleri ile içli-dışlı olduğumuz için, kendimiz de bu gezegenin sakinleri arasında bulunduğumuz için, bütün bu sebeplerden ötürü, bu yeryüzünü canlıların “ayakları altına seren” güçlü elin etkisini fark edemiyoruz. Bu güçlü el yeryüzünde huzur, istikrar ve rahatlık içinde barınmamızı sağlamıştır. Ama biz ne bu konforun, ne keyfini sürdüğümüz istikrarın olağanüstü anlamının ve ne de bu gezegende bize bağışlanan sayısız nimetlerin bilincinde değiliz. Yalnız zaman zaman bazı yanardağlar lav ve kül püskürtüyor, yer yer deprem felaketleri oluyor da ayaklarımız altındaki güvenle basmaya alıştığımız toprak sarsılıyor, dalgalanıyor, altüst oluyor. İşte ancak o zaman şu yeryüzünde yüce Allah’ın bir nimeti olarak keyfini sürdüğümüz istikrarın, dengenin ne demek olduğunu anlıyoruz.” (Fizilali’l-Kur’an).
Mikrokozmozda da, makrokozmozda da dengenin nirengi noktası “cazibedir”. Atomda da, atom altı parçacıklarda da merkezde var olan etrafında var olma mücadelesidir varlığın esrarı…Yaradılışın temelinde var olan önemli bir gerçeklik de; yaratılan her şeyin zıddı ile yaratıldığıdır. Yaratılan her şey zıddı ile anlam kazanır. Gündüz gece ile, soğuk sıcakla, varlık yoklukla, canlı cansız ile, erkek dişiyle, güzel çirkin ile, helal haramla, günah sevapla ile, dünya ahiret ile anlam kazanır. Zıddının olmadığı halde, yaratılan anlamını yitirmez mi? Bir anda…O halde, hoşumuza gitmese de zıddına karşı olmak yerine, nefisimizin sınavında kullanmak, yararlanmak suretiyle iyi ki var deyip hamd etmek gerekmez mi aslında…Dengeyi bozmak yaradılışın bozulması olur ki, doğada da bireyde de felaket denebilecek sonuçları tetikleyebilir…
İnsan, bulunduğu ortamla sürekli irtibat halindedir. Bu irtibatta insanlar, doğal ortama bir şeyler kazandırdığı gibi, ekini ve nesli yok etmek, suyu ve havayı kirletmek, bilinçsizce ağaç kesmek ve avlanmak suretiyle bulunduğu çevreye zarar da verebilmektedir.
Kendi emeği ile oluşturduğu bu sonucun bütün olumsuzluğunu yine insan yaşarken, doğanın tepkisi altında ezilen de kendisi oluyor farkında olmadan…Küresel ısınmadan, ozon tabaksının delinmesinin doğuracağı tehlikenin her geçen gün büyümesine, genetiği değiştirilmiş organizmaların tüketilmesinin doğurduğu, henüz tam farkında olunmayan hastalıklardaki artışın doğuracağı tehlikelerden, temiz su bulmada yaşanacak daralmadan, nükleer rekabetin insanlığın sonunu getireceği tehlikelere… Başlangıçta temiz niyetlerle de olsa, masum uygulamalar kapsamında kentlerin imarında yapılan küçük hatalar ile dere yatağına verilen imar izinleri karşısında doğanın aldığı intikam sonucunda kaybedilen canlara kadar…
Oysa; Kur’an-ı Kerimde Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır. “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”(1)Allah (c.c.) “O Allah ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kılıp, ölçülü bir biçim verdi.” (İnfitar 82/7.) Derken, insanın doğadaki dengeye duyarlı olması gerektiği ikazları yanı sıra, yaradılışındaki dengeyi de gözetmesi gerektiğine ikazdır aslında…Bilim insanda dört denge unsurundan bahseder. Bu unsurlar, biyolojik, psikolojik, ruhsal ve zihinsel dengelerdir. İnsanın; sevinç ve korku, gayret ve hırs, gıpta ile haset, korku ile ümit, öğrenme ve öğrendiklerini hayata geçirme, bilgi–bilinç, duygu duygusallık arasındaki dengeyi yakalaması için(4) gönül dünyasında dengeyi yakalaması gerekmektedir.
Müminûn Suresi 97. Ayet, Hicr Suresi 56. Ayet, Rad Suresi 28. Ayetlerde; “…her tür kışkırtmalarından Allahá sığınmak gerektiği, Allah’ın rahmetinden ümit kesilmeyeceğini, kalplerin Allah’ı anmakla huzura kavuşacağı uyarıları noktasından” bakıldığında insanı motive edici, psikolojisini düzenleyici ip uçları olduğu görülür.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)