Bir gün bir lise öğretmeni derste öğrencilerine şöyle der: “Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Öğretmen: “Şimdi,..
Bir gün bir lise öğretmeni derste öğrencilerine şöyle der: “Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Öğretmen: “Şimdi, bugüne kadar affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun!”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen: ”Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okulda hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçer. Hocaları sınıfa girer girmez, öğrenciler şikâyete başlarlar: “Hocam, bu ağır torbayı her yere taşımak çok zor. Hocam, patatesler kokmaya başladı. İnsanlar tuhaf tuhaf bize bakıyorlar. Hem sıkıldık hem yorulduk.”
Bunun üzerine öğretmen, öğrencilerine şöyle bir ders verir: ”Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ve ruhumuzu ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdakine bir iyilik olarak düşünüyoruz. Aslında affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.”
Sosyal bir varlık olan insan, yaşamı boyunca birçok insanla iletişim kurar ve birlikte yaşar. Bu süreçte kişiler arası iletişimde bir takım çatışmaların çıkması muhtemeldir. Bu çatışmaların sonucunda ise ilişkilerin sağlıklı bir şekilde tekrar devam edebilmesi adına insanın en büyük güçlerinden biri olan affetmenin önemi ortaya çıkmaktadır.
İnsan ise muhataplarını affederek kendisini bu yükten kurtarmak yerine, kendine haksızlık yapan veya haksızlık yaptığını düşündüğü kişiler hakkında, içinde nefret, kin ve haset gibi yakıcı duyguları büyüterek öncelikle kendi kalbini yakar.
Ben onu affedemiyorum!..
Asla onu affedemem!…
Affederek onu ödüllendireyim mi?
Söylediği bunca şeyden sonra onu affedemem!…
Bunlar gibi içsel polemiklerle, çoğu zaman affetmediğimiz insanın haberi bile olmadan, içimizde onunla kavga edip dururuz. Kendimizi yiyip bitiririz. Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi “Haset evvela hâsidi (haset edeni) ezer, mahveder, yandırır. Mahsûd (haset edilen) hakkında zararı ya azdır veya yoktur.” Görüldüğü gibi kin ve nefret patateslerini taşımakla en çok kendimize zarar veriyoruz.
Bu yakıcı ateşten ve yükten kurtulmak ise kolay olmamakla birlikte her insan için mümkündür. Neticede insanoğlu her hadiseye karşı başa çıkabilecek olağanüstü bir fıtratta ve kabiliyette yaratılmış ve örnek alacağımız olaylar, peygamberlere adeta yaşattırılarak bize örnek olmaları sağlanmıştır. Hz. Peygamber (SAV) yirmi yılı aşkın kendisine ve ashabına yapılan zulümden sonra Mekke’nin fethinde affediciliğini ortaya koyarak, yine rahmet peygamberi olduğunu göstermişti. Hz. Yusuf’un (AS) kendisini kuyuya atarak hayatına kasteden kardeşlerini affetmesi gibi tarifi zor olan yüksek davranışlar bizleri bu gibi yüksek davranışlara yöneltmek için çok güzel örneklerdir. Acaba bize haksızlık yapıldığını düşündüğümüz davranış veya sözler, bu peygamberlere yapılan zulümlerden daha büyükler mi ki biz küçük bir çelme nev’inden küçücük meselelere takılıp kalıyoruz.
Şimdi bunlardan daha büyük bir örnek verelim. Peki, bu peygamber hayatlarından daha büyük bir örnek mümkün olabilir mi? Elbette olabilir. O da kendisini Rahman, Rahim, Rauf, Afuv, Ğafur gibi isimleriyle kendisini bize tanıttıran ve kelamında “Şüphesiz Allah bütün günahları affeder.” ayetiyle bizleri müjdeleyen Rabbimizdir. Bizler sayısız günahlar ile kendisine nankörlük ettiğimiz halde, Rabbimiz adeta her vesileyle bizleri affetmenin yollarını aramaktadır. Öyleyse bizler kendimize yapılan bu yüksek ve Rabbanî lütfa karşı, o lütuf sahibinin kullarına affedici davranarak karşılık verebiliriz. Büyük günahlarımızı affeden Rabbimizin, bize karşı küçük hataları olan kullarına müsamaha ve af ile mukabelede bulunmak bize daha da yakışacaktır.
İkram ve ihsan sahibi olan Yüce Rabbimiz kullarına karşı Muhsin olanları Âl-i İmrân Sûresi’nin 134. Ayetinde şöyle methetmektedir: “O takva sahipleri, bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yutar ve insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyilik ve ihsan sahiplerini sever.”
Affedebilmeyi öğrenmek ve davranış şekline dönüştürmek için kendimizi ikna edebileceğimiz diğer bir yöntem de, affetmenin faydalarını bilmek ve affetmediğimiz zaman, bizde oluşturduğu psikolojik ve fizyolojik zararlı etkilerinin farkına varmaktır.
Affetmemekte ısrar ettiğinizde size yanlış yapan kişilere boğum boğum düğümlenirsiniz. Yazar ve din adamı T.D. Jakes şöyle der: “Önü alınmadığı sürece affetmemek, ruhumuzda bir çeşit kansere dönüşür.” Kanserde olduğu gibi bağışlamamak sessizce ve düzenli bir şekilde hayatınızın farklı yönlerini yavaş yavaş tüketir. Bunlara iyi şeyler de dâhildir. Zamanla hayatınızın doğal akışı bozulur. İlişkilerinize, işinize, genel sağlık ve esenliğinize zarar vermeye başlar.
Genelde affetmezliğin sınırlandırıcı yönünü ilk hisseden fiziksel bedendir. Mide problemleri, göğüste ağırlık hissi, iştahta azalma, boğazda daralma ve halsizlik şeklinde tepki gösterir. Fiziksel durumunuz genelde psikolojik durumunuza da yansır. Bu yüzden depresyon, üzgünlük hissetme potansiyeliniz de artar. Affetmeyi öğrenebilirseniz duygularınızın fırtınası dinmeye başlar ve iyileşmeye alan açılmış olur. İçinizde düğümlenen duygular çözülür ve hayatınıza attıkları kancalardan özgür kalırsınız.
Affetmek beden, zihin ve ruhun ilacıdır. Bağışlayıcılığın sağlığı iyileştirdiği, modunuzu yükselttiği, iyimserliği artırdığı; öfkeyi, stresi ve depresyonu azalttığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Affetmeme durumunda hissedilen negatif duygular, vücutta kronik sağlık sorunları yaratabilen stres tepkisine sebebiyet verir. Deneyimlediğiniz rahatsızlık size böylesi bir negatifliğe günler, haftalar ve aylar boyu tutunmamanız gerektiğini söyler. Sonuçta, affediciliği pratik etmenizin pek çok faydası olacaktır.
L. Smedes’in dediği gibi: “Affetmek bir mahkûmu serbest bırakmaktır ve o mahkûmun kendin olduğunu keşfetmektir.”
Öyleyse “Affedin, rahatlayın ve huzuru bulun.”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)