Bilindiği üzere “tasavvuf” nebevidir, tarikatlar ise 13. yüzyıldan itibaren kurulmuş olan kurumlardır. 13, yüzyıla kadar tarikat oluşumuna rastlanmaz, tasavvuf da bireysel olarak yaşanırdı. Hasan Basri, Cüneydi Bağdadi, Bayezidi Bestami, vd..
Bilindiği üzere “tasavvuf” nebevidir, tarikatlar ise 13. yüzyıldan itibaren kurulmuş olan kurumlardır. 13, yüzyıla kadar tarikat oluşumuna rastlanmaz, tasavvuf da bireysel olarak yaşanırdı. Hasan Basri, Cüneydi Bağdadi, Bayezidi Bestami, vd gibi.
Kurulan tarikatlar da 12 kol olarak kabul görmüş Sünni İslam dünyasında. Bunlardan biri de Nakşibendiliktir.
Nakşibendiliğin önemli isimlerinden Halid-i Bağdadi, Palu ve yöresini tanzim etmek üzere Ali Septi Hazretlerini görevlendirir. Palu’da, tasavvufî bir hareket olarak Halidî-Nakşî geleneğinin yayılma süreci Şeyh Ali Sebti ile başlamıştır. Ali Sebti, (1777 veya 1779-1871) Diyarbakır iline bağlı Bismil ilçesinin Çıhılsütûn (Kırkdirek) köyünde dünyaya gelmiştir. İlim tahsilinden sonra icazetini alıp köyüne dönmüş ve burada ilim ve irşad faaliyetleri ile uğraşmıştır. Şeyhin, kendi köyünde ilmî faaliyetlerle uğraştığı dönemde, Mevlana Halid-i Bağdadî, Hindistan dönüşü Diyarbakır’a uğramış ve kendisine misafir olmuştur. Tanışma faslından sonra Mevlana Halid, ziyaret sebebini açıklamış ve Hindistan’dan Şeyh Abdullah Dehlevî’nin yanından geldiğini, Şam çevresinin irşadı ile görevlendirildiğini ve Şam halkının irşadı konusunda kendisine yardımcı olmasının, Şeyh Abdullah Dehlevî’nin emri olduğunu söylemiştir. . Şeyhinin vefatından sonra ise yine onun vasiyeti üzerine kendisine irşad için hilafet görevi verilerek bugünkü Palu bölgesine gönderilmiştir. Ömrünün sonuna kadar bu bölgede ilim ve irşad faaliyetlerinde bulunan Şeyh Ali Sebtî, 1870-71 yılında Palu’da vefat etmiştir
Şeyh Ali Septi Hazretlerinin Palu’daki en seçkin halifesi Mahmudi Samini hazretleridir. (Ö. 1895) Onun da en seçkin halifesi halk arasında İmam Efendi olarak tanınan Osman Bedreddin Erzurumi’dir. (ö.1924) İmam Efendi’nin en seçkin halifesi Tilenzitli Hacı Sadettin efendi olup, onun dahi en seçkin halifelerinden biri Sürsürülü Halit Hoca’dır. Allah hepsine de rahmet etsin.
Şeyh Ali Sebti, Mevlana Halid’in tavsiyesi üzerine Palu bölgesine gelip irşad faaliyetlerine başladığı zaman Çapakçur bölgesinde bulunan Şeyh Süleyman el-Kurî (ö.1887) ve Şeyh Ahmed Çapakçurî (ö.1921) gibi zatlar kendisine intisab ederek Nakşibendiye tarikatının bölgede yayılmasına yardımcı olmuşlardır.
Seyyid Ahmed Çapakçuri Anadolu’nun manevî zenginliğini oluşturan velilerden biridir. 1830 yılında Bingöl’ün Kur köyünde doğdu. Aslen Bağdatlı olup seyyiddir. Köyünden dolayı Kürdi denmiştir. Halk arasında “Çapakçurlu Efendi” olarak tanınmaktadır. Şeyhinin vefatından sonra Palu’dan ayrılıp 1892’de Harput’a yerleşti. On dört yıl Elazığ’da irşad faaliyeti yürüttükten sonra, 1906’da Siverek’e gitti. Burada da sekiz yıl kaldıktan sonra 1913’te Viranşehir’e geçti.
Ahmed Çapakçûkurî, Harput’ta bulunmadığı sırada yerine o yıllarda Sarahatun Camii imamı olan Hafız Tevfik Efendi vekâlet ediyor. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı her tarafı sarmıştır. Rus orduları Bingöl’e yaklaşmıştı. Harput’un ileri gelenleri Hafız Tevfik Efendi’ye gelerek: “Düşman kapımıza dayandı. Ne yapalım? Cepheye mi gidelim? Yoksa bu diyarı terk mi edelim?” deyince Tevfik Efendi gelenlere; “Şimdi bir şey demek istemiyorum. Seyyid Ahmed Çapakçûkurî’ye durumu bir mektupla bildireyim. Verecekleri karar inşallah hayrımıza olur!” dedi. Mektupta; “Efendim! Rus askerleri Bingöl’ü geçti. Buradaki ahalinin bir kısmı göç etti. Bir kısmı cepheye gitti. Bir kısmı da bize gelip ne yapacaklarını soruyor. Bazı kararsızlar da “Harput’tan çıkalım mı?” diye soruyorlar. Allah’ın selamı üzerinize olsun. Vesselam.”
Çapakçuri, 1916 yılında I. Dünya Savaşı dolayısıyla düşmanın Harput’a geleceğinden endişe eden Harputlunun Harput’tan göç edeceğini öğrenince, göçü engellemek için Harput’a geri döner ve hayatının geri kalan kısmını burada devam ettirir.
25 Kasım 1921 tarihinde Harput’ta vefat eden Ahmed el-Kür’î, vasiyeti üzerine Harput Ulu Camii’nin bahçesine gömülmüştür.
Mezar taşında ve yanındaki levhada da “Şeyh Ahmedi Kürdi” yazılıdır.
Bu ibarenin sehven veya Osmanlıca gramer bilgisi noksanlığından kaynaklandığı kanaatindeyim. Çünkü Ahmet Çapakçuri’nin doğup büyüdüğü köyün adı, “Kur” olup yeni adı “Dikme’dir. Kur’ün sonuna eklenen “i” ise aidiyet bildirmektedir. Yani “Şeyh Ahmedi Kür’i” olması gerekir tabelanın ve mezar taşı yazısının. Kur köyünden (karyesinden) anlamına gelir. Tıpkı Harput’i gibi.
İlgililer tarafından bu düzeltmenin yapılması iyi olur kanaatindeyim.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)