Dünya tarihinde, meydana gelen bazı olaylar kısa süre içerisinde olup bitmesine rağmen, kendisinden sonraki zamanları; toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel bakımdan etkiliyor. Bunların bazıları üretim ilişkilerinde köklü değişimlere yol açmasa..
Dünya tarihinde, meydana gelen bazı olaylar kısa süre içerisinde olup bitmesine rağmen, kendisinden sonraki zamanları; toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel bakımdan etkiliyor.
Bunların bazıları üretim ilişkilerinde köklü değişimlere yol açmasa da siyasal yönelimleri, ideolojileri, kültürel yaşamı değiştirip yeni açılımlara zemin hazırlar ve bu da değişime ivme kazandırır.
Genel bir kanı olarak; 1950’li yıllardan sonra ülkedeki üretim şekilleri ve genel olarak sosyolojik yapı birtakım değişikliklere uğramıştır.
1945 sonrasında da, dünyada eski sömürgecilik tasfiye edilirken, Amerika dünya pazarına yelken açıp, (son günlerin moda tabiriyle “çöküp”) sermaye akışına ve bu akımın yönüne uluslararası bir boyut kazandırma işlevini üstlenmiştir.
Dünyadaki ekonomik ve sosyal yapıdaki değişiklik, ülkelerin kültürel düzeylerini de etkiliyordu. Bu etkiler sonrasında toplumsal sınıflar içerisinde farklı bir yapılanma ve buna bağlı olarak da siyasal ve kültürel farklılaşmalar belirginlik kazanıyordu.
Mesela 1968 yılındaki öğrenci olayları ve bu tarihle simgelenen “68 kuşağı”, dünya tarihinde, bu özelliklere sahip olayların bir arada ve yoğun olarak yaşandığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir.
1968’li yıllar küresel dünya için unutulmaz bir yıldır diyor siyasal gözlemciler.
Meydana gelen olaylar ve olayların ortaya çıkış şekli adeta sıralanmış halkalar şeklinde devam etmekteydi.
Vietnam Savaşı, aya seyahat, Martin Luther King ve Robert Kennedy’nin öldürülmeleri, Prag’da Sovyet tankları, hepsi adeta inadına tek bir yıla sığdı.
O yıllarda üniversiteler işgal ve boykotu gördü.
Olaylar işçilere grev ve lokavt olarak yansıyınca hayatın birçok yönü değişti.
1968 yılı, insanlık tarihine “başkaldırı yılı” olarak geçti.
68 kuşağını başlatan olayların ilki Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’nde meydana gelen öğrenci isyanıdır. Ne tuhaf 50 yıl sonra 2020 yılında da Fransa’da “Sarı Gömlekliler” hareketi oldu.
Amerikalı devrimci Ernesto Che Guevara yakalanıp 9 Ekim 1967 tarihinde Bolivya Ordusu’nun elinde öldürüldü. Bakar mısınız, ABD’de 2020 yılında da George Floyd isimli bir zenci polis tarafından hiçbir nedene dayanmaksızın, sırf “ırkçı” duygularla öldürüldü.
Dünyada esen özgürlük akımından ve savaş karşıtlığından etkilenen bir gurup, o yıllarda kendilerine “68 Kuşağı” diyerek bir akım oluşturdu.
1968 hareketi, siyasi ve sosyal değişim istekleri dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kendine bir zemin buldu. Ancak Türkiye’deki gençlik eylemleri, Avrupa’da olduğundan daha farklı istek ve sloganlar içeriyordu. Toplumsal yönü daha flu, ideolojik yönü daha baskındı.
Türkiye’de hareket, birilerinin kışkırtmasıyla 1960’lı yıllarda “Demokrat Parti uygulamalarına karşı” iddiasıyla başladı ve özellikle öğrenci hareketlerinin muhalefetiyle hız kazanarak devam etti.
“68 kuşağı” nitelemesini eğer yalnız bir ideolojinin mensuplarına tahsis etmezsek değerlendirmeyi daha geniş ayaklar üzerine oturtabiliriz.
Bu kuşak mensuplarının bir kısmı Necip Fazılı ve Mehmet Akif’i, bir kısmı Nazım Hikmet’i ezberlediler. Ancak idol olarak kabul ettikleri Yahya Kemal, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Cemil Meriç, Kemal Tahir gibi düşünürlerin anlam arayışları ve sorgulamalarıyla pek ilgilenmediler. Slogan atmak, derinliğine anlamaktan daha kolay geliyordu insanlara.
Hele inanç esaslarını anlamaya ve uygulamaya pek az bir kitle talip oldu. Onlar da siyasetle sadece rey kullanma anlamında ilgilendikleri için, diğer guruplar tarafından pek de yön açıcı bulunmadılar.
O yıllardaki değişime dikkatle bakılırsa; Türkiye’de kentleşmenin temelinde kentlerin çekiciliği değil, kırsal kesimin iticiliği görülecektir. Köyden kente yapılan göç beraberinde birçok problemi de getirmiştir. Yaşanan bu olaylar diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal, kültürel ve ekonomik alanda değişikliklerin yaşanmasını neticelendirmişti.
Ülkemizde 68 kuşağı devrimci gençlik eylemleri, Avrupa’daki olaylardan farklı olarak kendisine tarihi bir miras seçemedi ve büyük çoğunluğu Marksist ve Leninist oldu.
Mazlum insanların avukatı olmak iddiasındaki bu kuşak, eleştirdikleri ikbal sahiplerinden pek de farklı değillerdi. Rahat mekânlarda geri bırakılmış çoğunluk hakkında yazı yazmak veya söz söylemek çoğunlukla tercih ediliyordu. Bir mevki tutmak düşüncesi taşımadan hak arayışını ilke edinenler daha çok bir kısım idealistlerdi.
Ülkemizdeki bütün “izm”lere dikkat edilirse hepsinin de kıblesi Türkiye’nin dışındadır. ABD, Rusya, Çin, Paris, Berlin vd. Hiçbirinin merkezi Türkiye değil!
O dönemden kalanlara teker teker bakıyorum. Şimdilerde kimi otel işletiyor, kimi dükkân sahibi, kimi finans işiyle uğraşıyor. Kimi yurtdışını mesken tutarken, kimi fabrikalar yönetiyor. Kimisi de şiir yazıyor. Değişen dünya ve koşullar her birini başka yollara savurmuş.
Cemil Meriç haklı: “İdeolojiler insan idrakine giydirilmiş deli gömlekleridir.”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)