Muktedir olmak yani iktidar sahibi olmak; amaca ulaşıp bir şeye,bir yere,bir makama sahip olmayı,onu elde etmeyi ifade eder. İktidarsızlık ise; bir nevi kısırlıktır. Üretememeyi, yapamamayı, becerememeyi, üstesinden gelememeyi ifade eden..
Muktedir olmak yani iktidar sahibi olmak; amaca ulaşıp bir şeye,bir yere,bir makama sahip olmayı,onu elde etmeyi ifade eder. İktidarsızlık ise; bir nevi kısırlıktır. Üretememeyi, yapamamayı, becerememeyi, üstesinden gelememeyi ifade eden bir kavramdır.
Hepimiz bir şekilde bir şeylerin sahibi olmayı hedefleriz hayat boyunca. Bu istenilen şeylere ulaşmak için bir çaba,elde ettikten sonra da bu amacın gerekleri neyse onu yerine getirmenin gayretini gösteririz. Burada önemli olan rakipleri alt etmek güdüsü mü yoksa hedefe ulaştıktan sonra var olan ve karşılaşılan veya karşılaşılaşacak olan sorunları çözme gayretini gösterme arzusu mu bu önemli. Birincisini arzu eden anlayış kişisel hesaplarla hareket eden anlayıştır. İkinci anlayış şekli ise çaba harcama,düzeltme,sorunları çözme ve fayda sağlamayı amaç edinmiş anlayıştır. Bir işe talipseniz,onun zorluklarına,karşılaşacağınız problemlere de hazırlıklı ve gayretlisiniz demektir. Aksi takdirde o işe soyunmanın bir anlamı olmadığı gibi gereksiz sorumluluk alma da bir nevi intihardır. Türk siyasetinde yıllarca çok iktidar gördük. Çok hükümetler gelip geçti bu arenadan. Parti kuruluşundan tutun,muhalefet ve iktidara giden yolda nice iddialı söylemler ve uçuk vaatler duyduk. Her siyaset adamı kendi kitlesi ve ideolojisi üzerinden dem vurdu, bunun üzerinden vermeye çalıştı mesajlarını. Kimi ev,kimi araba,kimi sıfır enflasyon, kimi bedava enerji ve yakıt,kimi ise bilmem yüzde kaç zam vaadinde bulundu tüm çalışan kesimlere. Bir de ideolojik söylemler vardı. Sağcı, solcu,milliyetçi, muhafazakar, demokrat, lâik, anti laik, Cumhuriyetçi,dinci birçok görüş savunuldu partiler tarafından.
Bazıları keskin hatlarla savunsa da bu görüşleri,bir kısmı ortada kalmayı,birkaç kesime aynı anda göz kırpmayı ihmal etmediler.
Bu yüzden toplum arasında zamanla birçok kamplaşmalar,fikir ayrılıkları,çatışma alanları doğdu.
Her parti ve lider en iyinin kendisi olduğu söylemini,tek kurtarıcı oldukları fikrini dile getirdiler ekranlarda ve meydanlarda.
Tabi bu söylemler siyasetin doğasında var olması gereken söylemler.
Doğal olarak her bir adayın ve liderin bir iddiası,bir söylemi,bir programı veya vaatleri olmalı.
Tabi ki bu vaatlerin ve programların bir gerçekliği ve bir sağlam zemini de olmalı.
Cumhuriyet dönemi sonrası ikinci dünya savaşı yıllarını bir kenara ayırırsak,1950’li yıllardan itibaren başa gelen hemen hemen bütün iktidarlar birçok vaatlerle çıktılar meydanlara. Bu yıllardan günüme yaklaşık elli hükümet gelip geçti.
Bir şeyler yapıldı evet ama geldiğimiz noktada bunlar devede kulak misali kaldı.
Bu yetmiş yıllık süreçte elli hükümet kuruldu. Yani her bir buçuk yıla bir hükümet denk geliyor. Peki bunca yıla ve hükümete rağmen ne değişti? Sanayi mi, tarım mı, hayvancılık mı, denizcilik mi?
Yeni dev fabrikalar mı kurduk, işsizliği mi bitirdik, yeni markalar mı yarattık, enflasyonu mu sıfırladık, milli geliri mi yükselttik, Allah aşkına söyleyin ne yaptık?
Söyleyeyim isterseniz! Bu ülke kurulurken bile onca yokluk içinde kendi uçağını yapabilen bir iki ülkeden biriydi. Türk lirası tam tersine yabancı para birimlerinin birkaç katı değerliydi. Tarım ve hayvancılıkta dünyada kendi kendine yetebilen ve hatta ihraç eden bir iki ülkeden biriydi. Enflasyon neredeyse sıfırlı değerlerde,Üniversitelerimiz dünya sıralamasında ilk beşlerdeydi. Devletin öz malı olan milli sanayi kuruluşlarımız vardı. Kağıt, şeker, çimento, tekel fabrikalarımız, enerji tesislerimiz, limanlarımız ve nice sayamayacağım halkın öz malı kurum ve kuruluşlarımız vardı.
Bu noktada eğer milli gelirin üçte biri faize, işsizlik ve enflasyon almış başını gidiyorsa, kağıttan şekere, tütünden altına, soğandan patatese, etten samana her şey ithal ediliyorsa ve ülkenin çoğunluğu asgari ücretle inim inim inliyorsa kimse bana boş palavra sıkmasın. Değerler belli,gidenler belli kalanlar belli. Burada en az İktidarlar kadar muhalefet partileri de suçlu. Bu ülkede ne muhalefet işinin hakkını verebildi ne de iktidarlar.Var olan kaynaklarımız göz göre göre hoyratça tüketildi. Yani satıldı ya da peşkeş çekildi.
Gelmiş geçmiş bunca iktidar aslında bize bir İktidar nasıl oluru değil, nasıl İktidarsiz olunurun dersini verdi.İktidarlar iktidarsızlığın,yani beceriksizliğin,kısırlığın,üretememenin,yönetememenin en güzel örneklerini sundular bize.
Bu ülke vatandaşının hiçbir dönemde yüzü tam olarak gülmedi.”İktidarlı iktidarlar” istiyoruz artık.
Bıktık “İktidarsiz İktidarlardan.”
Müreffeh,yüzü güleç insanların dolup taştığı aydınlık yarınlara….
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)