Hatırlarsanız geçen yazımda, turizm konusunda ne kadar geri kaldığımızı ve bunun için çok çalışmamız gerektiğinden bahsetmiştim. Daha sonra Sayın Vali Erkaya Yırık da en iyi şekilde tanıtım yapılacağını söyledi. Ancak..
Hatırlarsanız geçen yazımda, turizm konusunda ne kadar geri kaldığımızı ve bunun için çok çalışmamız gerektiğinden bahsetmiştim. Daha sonra Sayın Vali Erkaya Yırık da en iyi şekilde tanıtım yapılacağını söyledi. Ancak Sayın Vali her ne kadar tanıtım yapılacağını söylese de, bu durum ne yazık ki öyle kolay olmuyor. Çünkü gelen turistlerin de şehirden memnun bir şekilde ayrılması gerekiyor. Eğer siz gelen turistleri memnun edemezseniz, bir daha hiç gelmeyecekleri gibi şehrimiz hakkında kötü bir reklam yapacaklarını da unutmamamız gerekir. Bu nedenle elbette tanıtım yapılmalıdır ancak öncelikle yatırımlarla şehrin görünümü modern hale getirilmelidir. Elazığ, şu andaki haliyle atıl durumda kalmış ve bakımsız bir il olarak görünüyor. Her ne kadar Sayın Vali ve Sayın Belediye Başkanı bu görünümü değiştirmek için mücadele ediyor olsalar da, maalesef yeterli olmuyor. Çok daha fazlası gerekiyor. Dikkat ettiyseniz, milletvekillerini hiç saymıyorum. Çünkü onların dertleri Elazığ değil, kendi dertleriyle uğraşmayı tercih ediyorlar. Bu yüzden onları yönetici sınıfına bile almıyorum. Zaten en başta şehrin bu kadar kötü hale gelmesini sağlayan şimdiki milletvekilleri gibi beceriksiz yöneticilerin olmasından kaynaklanmaktadır. Her şeyden önce halka değer verilmiyor. Her zaman milletin düşüncesinin en önemli olduğunu söyleyenler, iş icraata gelince milleti dinlemeyen ve hiç umursamayan kişilere dönüşüyor. Böyle olunca da işte gördüğünüz gibi yürüdükçe utanç duyduğunuz bir şehir ortaya çıkıyor. Bu zihniyetle gittiğimiz sürece güzel günleri görme hayali, hayal olmaktan öteye geçemez.
Çok sevdiğim bir söz vardır; “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz”. Bu söz hepimiz için derin anlamlar barındırmaktadır. Çünkü biz sürekli yöneticileri eleştiriyoruz ve eleştirmekte haklıyız. Ancak eleştirmeye öncelikle kendimizle başlamalıyız. Bunu söylememin sebebi, gerçek anlamda kendi değerimizi bilmememizdendir. Şöyle bir örnek vermek istiyorum; düşünün ki siz evin babası ya da annesisiniz ve her gün çocuklarınıza harçlık veriyorsunuz, onlara karşı ilgi, alaka gösteriyorsunuz. Onlar size bağırıyorlar, sizi hor görüyorlar, hiç dikkate almıyorlar. Yalnızca para alma zamanı geldiğinde sizin yanınıza uğrayıp hatırınızı soruyorlar. Bütün bunlara rağmen siz onların dediklerini hiç şüphe etmeden kabul ediyorsunuz, onlara uyuyorsunuz, sürekli sevgi ve saygı gösteriyorsunuz ama yine de çocuklarınız sizi insan yerine koymuyor. Bu örnek size çok mantıksız ve saçma geldi değil mi? Çünkü gündelik yaşamda tam tersi olur. Anne ya da baba çocuğunu hor görmez, insanca davranır ama aynı zamanda onların üzerindeki güçtür ve bu gücünü onlara hissettirir. Ancak ne yazık ki şu andaki yöneticiler ve bizim durumumuz bu örnekteki kadar saçma bir vaziyette. Biz oy veren millet olarak, yöneticilerin efendisiyiz. Onlar bize muhtaçlar, onlar bize hizmet etmek ve bizim dediklerimizi dikkate almak zorundalar. Ama geldiğimiz noktada tam tersi bir durum olmuş. Onlar bizim efendilerimizlermiş gibi davranıyorlar ve biz de onların kölesiymişiz gibi davranıyoruz. Oy zamanı geldiğinde de bütün bu hor görülmelere rağmen gönül rahatlığıyla oyumuzu onlara veriyoruz. İşte bu yüzden bizi yönetmesi gerekenler, her türlü oy aldıkları için üzerine düşen görevleri yapmıyorlar. Bizi yönetenler, zaten yönetemiyorlar ancak yöneticiyi o makama getirecek gücü elinde bulunduran millet de yöneticilere nasıl yönetmeleri gerektiğini belirtemiyor. Önüne koyulan sandıkla bu şehri ve ülkeyi daha iyi hale getirebilecek fırsatı sağlayan millet, iki söze kanıp tüm ülkenin kaderini olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Sözü fazla uzatmadan şunları söylemek istiyorum. Ben size hangi partiye oy verin ya da vermeyin diyemem. Oy verdiğiniz parti, kötüdür ya da iyidir de diyemem. Ben siyasetçi değilim araştırmacı-gazeteciyim. Ancak elinizde bulundurduğunuz gücün kıymetini bilmenizi isterim. Yöneticilerin karşısına çıktığınızda, onların önünde eğilmemenizi ve onlara yalvarmamanızı da isterim. Çünkü efendi biziz, onlar biz ne istersek yapmak zorundalar. Bunun bilincinde olun lütfen. O zaman bu şehri yönetemeyenlerin nasıl güzel bir şekilde yönettiklerine ve bizim dediklerimize harfiyen uyduklarına hepimiz şahit oluruz. Yeter ki biz kendi kıymetimizi bilelim, kimseye bel bağlamayalım ve kimseden korkmayalım. Unutmayalım ki, muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)